11 Mayıs 2013 Cumartesi

childman

Yazı yazmak, müzik dinlemek ve o müzikte kendini yitirmek kadar kolay olsaydı, eminim iyi bir yazar oldum. Müzikle bu kadar iç içe olmamın özel bir sebebi yok. Belli bir miladı da yok aslında. Ne zamandır beri böylesine içli dışlıyım müzikle emin olun hiç bilmiyorum. Bir besteci değilim, virtüöz de değilim. Müzik üretmiyorum fakat müziğin içinde yaşıyorum. Öylesine iç içeyim ki müzikle, ben bu yazıyı başka şeyleri anlatmak, yaşadığım hayal kırıklığını ifade etmek, bir nebze olsun rahatlamak için yazacakken daha ilk cümlede müzikten bahsetmeye başladım. Keşke müziğe olan bu bağlılığım bu sadakatim başka şeylerde de olsaydı. Eminim herkesin kendine göre sadık kalmayı veya bağlı kalmayı istediği bir şeyler veya insanlar vardır. Ben kendilerimkinden bahsedip kendimi daha fazla ifşa etmek istemiyorum. Söz konusu müziğe olan sadakat ve bağlılığım. Sadakat kelimesi belki burada biraz anlamsız durabilir fakat öyle değil. Ben müziği de kendi hayatımda somutlaştırıp ona anlam yüklediğim için sadakatten de bahsediyorum. Neyse az önce de söylediğim gibi asıl amacım müziği veya müzikle olan bağımı anlatmak değil. Aslında bir amacım da yok. Sadece yazarak rahatlamayı denemek istedim. Genelde rahatlamak için bağlama çalarım. Yazmayı da okumak kadar çok istediğim için yine yazmak istedim. Daha önce bir araları yazıyordum. O zamanlar bir yazım bazı arkadaşlarımı incittiği için yazmamaya karar aldım kendimi cezalandırma adına. Huyumdur öyle bir anlık duyguyla ani kararlar vermek. Çok kez pişmanlığını yaşasam da değiştiremedim bu özelliğimi. Aslında değiştirmek de istemiyorum çünkü seviyorum. Bir anlık kararlar benim hayatımı monotonluktan kurtarıyor bir nebze. Bazen dibe batıp bazen de en zirveye yükseliyorum. Gerek maddi anlamda gerek manevi anlamda. Bu beni biraz yaramaz yapıyor biliyorum. Ama ben yaramazlığı oldum olası severim, ölçüyü kaçırmamak kaydıyla. Belki biraz da bu yüzden hala çocuk gibi tavırlara ve huylara sahibim. Çocuk gibi küser, çocuk gibi üzülür ve genelde de çocuk gibi sevinirim. Fakat her zaman değil. Tepkilerim sadece çok yakın olduğum ve sevdiğim insanlara karşı çocukçadır. Mesela mesafeli olduğum birine kızdığımda o kişiyi yerin dibine sokacak kadar maharetli bir dile sahibim. Sivri dilli olarak da bilinirim zaten. Özellikle yengelerim beni bu yönümle iyi bilir. Fakat birini çok seviyorsam ve ona kalben muhabbet besliyorsam, kızdığımda asla onu kıracak bir şey söylemem susarım. Küserim, uzak dururum. Tek bir kelimesini beklerim beni çocuk gibi kandırıp gönlümü alması için. Bazen bunu bile beceremeyen insanlara kalben muhabbet besleyip, onları seviyorum. Bir süre hayal kırıklığı yaşadıktan sonra zaten ya ben onların hayatında barınamıyorum ya da onlar benim hayatımda. En başta üzülsem de çok geçmeden farkına varıyorum gerçeklerin. "Üzülmeye değmez."
Bencilce olduğunu düşüneceksiniz fakat gerçekten öyle. Üzülmeye değer mi sizi anlamayan bir insanı kaybetmek. Bence değmez. Birini mutlu edemiyorsanız eğer bırakın uğraşmayı, onu mutlaka mutlu edecek birileri çıkacaktır karşısına. Siz, sizi anlayan ve sizinle mutlu olmasını bilen insanları bulun ve onları mutlu edin. Sizinle mutlu olmasını bilen insanlar varken, sizi anlamayan ve ısrarla mutlu olmak istemeyen insanlara harcadığınız her dakika diğerlerine haksızlık ediyorsunuz demektir.
Bir de müzik dinleyin ve dinletin.